Nilgün bodur’un bir kitabı var belki duymuşsundur. “Sen gittin ya ben çok güzelleştim” adında. Şimdilerde Bu kitabı okuyorum. Adı gibi ilginç bir kitap. Biliyor musun Çok güzel bir şey, kişinin bunu söyleyebilmesi? Sen gittikten sonra ben yıkıldım, hayattan koptum, insanlara olan güvenimi kaybettim. Dahası hani ikimizin de çok sevdiği o renk var ya ben o rengi sevmez oldum. Seninle birlikte; renkler gitti, zevkler gitti, sözler gitti. Sen gittin ya benim yarım gitti. Oysa hiçte öyle değilmiş, bunu çok sonra anladım. Giden sadece senmişsin.
Ne zaman ki senin gidişini kabullendim! İşte o an hayatımda güzel açılımlar olmaya başladı. Ne zaman ki gidişini kabullendim; o andan itibaren hayatıma yeni insanlar girmeye başladı. Ne zaman ki gidişini kabullendim; seninle birlikte giden zevkler, sözler, renkler yeniden hayatımda yerini aldı. Seninle birlikte giden onca şeyi aslında ben göndermişim senin arkandan. Gidişin bir nimetmiş, gidişin bir lütufmuş meğer ben görememişim. Kızmıyorum kendime bu gerçekleri göremedim diye. Onu da körlüğüme veriyorum.
Biliyor musun? Biz insanoğlu çok garip varlıklarız. Hepimizin dilinde bir söz var “Her şerde bir hayır vardır” diye. Her ne hikmetse geçirememişiz bu sözü dilimizden kalbimize. Oysa başarabilsek kabulde olmayı, başarabilsek dengede kalmayı, ah bir başarabilsek ayakta durmayı… Ya tamamen yakıyoruz gemileri ya da gözümüz dikiz aynasında yaşıyoruz hayatı. Oysa çok duydum, çok okudum içindeki zehri akıtmanın faydalarını. Bir kalem bir de kâğıttı lazım olan bana içimi boşaltmak için. Peki, ben ne yaptım dersin? Doldurdum kendimi sana karşı doldurabildiğim kadar. Sonrasında senden öylesine soğudum ki duygularım, düşüncelerim adeta buz tuttu. Zamanla o buzlar çözüldü ve hiçlik oluştu. Şu an benim için herhangi birisin. Tıpkı seni tanımadan önce olduğu gibi.